* ÜLKEM VE BEN * ESEDULLAH OĞUZ *
TRUVA YAYINLARI *
11 Eylül 2001 tarihinde
ABD’ye düzenlenen terör saldırılarından sonra Orta Asya ve Afganistan uzmanı
olarak Alman ordusuna giren Esedullah Oğuz burada sıkı bir eğitimden geçtikten
sonra bir Alman komutanın danışmanı olarak Afganistan’da görevlendirilir. Amacı,
eski ülkesinin yeniden inşasında rol almaktır, ama olaylar beklediği gibi
gelişmez. Esedullah Oğuz, ülkesi Afganistan’dan Türkiye’ye, oradan Almanya’ya
uzanan, acı, keder, kan ve gözyaşıyla harmanlanmış, savaşın şekillendirdiği
özel yaşamını gerçek olaylar ve karakterler üzerinden bir roman tadında
anlatırken, uyuşturucu baronları, intihar teröristleri, CIA ajanları, El Kaide
militanları, Ladin’in yakalanması gibi olayların üzerindeki sır perdesini
aralıyor. Kitabı bitirince, Afganistan’da işlerin neden ters gittiğini, barışın
niçin hâlâ uzak bir ihtimal olduğunu daha iyi anlayacaksınız.(Tanıtım Bülteninden)
KİTAP YORUMUM
Savaşın kötü yüzünü terörün arka
planlarını, Pakistan, Afganistan ve daha bir çok ülke hakkındaki gerçekleri
gerçek yaşanmış olaylar ile anlatan yazar uyuşturucunun niye bu kadar had
safhada olduğunu, niye, Afganistan'nın neden bir türlü normale dönmediğini tüm
açıklığı ile anlatılmış. Kitap roman
tadında anlatıldığı için asla sıkmıyor, aksine merak ederek okuyorsunuz.
Haberlerden gördüğümüz olayların perde
arkasını bilerek okumak, şaşırtsa da beni bilmemekten iyidir diyerek okudum.
Canlı bombacıların itirafları kan donduruyor. Üst yöneticilerin uyuşturucu
satıcısı olması kimlere güvenmemiz gerekir sorusunu akıllara getiriyor. Krallık
ile yönetilen ülkelerin, kadınların her zaman ki gibi bedel ödemesi,
okutulmaması ve eşlerini onlar adına ailelerin seçmesi, çalıştırılmaması
erkeklere muhtaç bırakılması geri kalmış ülkelerde özellikle dinin alet
edilmesi gerçekten bilinen acı örneklerdi. Bir kez daha Türkiye'de doğduğum
için şükrettiğim anılar okudum kitapta. Savaşın en madurları kesinlikle
çocuklar ve bayanlar, sivil halk oluyor. Savaş sadece diktatörlerin egolarını
tatmin etmekten başka bir şey değil. Savaşta niçin hiç üst kesimden kişilerin
ölmediği de çok güzel örnekler ile açıklanmış. Eğer bir ülkeyi yönetmek
istiyorsa bir insan aydın olabilmeli, halkına karşı empatiyi geliştirebilmeli
ve onlara yönelik çalışmalar yapmalı. Başkanlık servet kazanayım gibi
düşünceler ile yapıldığı zaman egolar ortaya çıkıyor ve tabi ki olan sivil
halka oluyor.
Yazarımızın ülkemizi kendi ülkesi
olarak kabul etmesi beni çok duygulandırdı. Savaş çocuğu olmasına rağmen
yılmadan çalışması, insanların yararına çalışması, ailesine düşkünlüğü
Afganistan halkının aslında Türk insanlara yani bizlere benzediğini düşündürdü.
Kitabın en güzel tarafı ise, gitmeden ülkeleri görmüş kadar bilgi sahibi
oluyorsunuz. "Alman usulü" cümlesinin nereden geldiğini de anlamış
oldum bu kitaptan sonra.
Zaten kitabı okurken çok duygusal
sahnelere denk geliyorsunuz. Allah hiç kimseyi vatanından ayrı koymasın ve
ülkesinde savaşın ortasında bırakmasın. Çünkü savaşı çıkartanlar da ölüyor bir
şekilde ama en çok olan çocuklara oluyor, yine geri kalmışlık savaş sırasında
hortladığı için bayanlara oluyor. Artık yıllardır Afganistan'da ve Pakistan da
hatta bir çok ülke de neden hala barış gelmediğini ve ilerleyemediklerini
anlıyorum. Tek cevap özetle CEHALET, EGO. Yine kötü insanlara olan hayranlık,
dini kullananlara körü körüne tapmaları en çarpıcı örnek ise; Ladin'e olan
hayranlıklarından kızlarını hediye olarak vermeleri, adamın o şartlarda 5
eşinin 13 çocuğunun olması, adamlarının kendilerini patlatırken kendilerinin
saray gibi evlerde en iyi şartlarda yaşamaları ve insanların körü körüne onlara
bağlık olduklarını gösteriyor. Bence herkes bu kitabı okusun ve bir çok merak
ettiğiniz sorulara cevap bulacaksınız.
Yazarımızın kalemini çok sevdim.
Diğer kitaplarını bulup mutlaka okumak istiyorum.
DUYGU SONGÜL KAHRAMAN
0 comments:
Post a Comment