*LİRİK PRENSES TEZER * SELDA TEREK
BİLECEN*
* DESTEK YAYINLARI *
Edebiyat fakültesi son sınıf öğrencisi genç bir kız, hocası
tarafından verilen Tezer Özlü’nün hayatını yazma ödevi için araştırmalarına
başladığı anda karşılaştığı bir gerçekle şaşkınlığa düşer. Yazarın yaşamıyla
kendi yaşamı arasında izdüşümsel bir benzerlik vardır ve bu keşfinin ardından
çıktığı içsel yolculuk onu neyin gerçek neyin hayal olduğunun belli olmadığı,
içinden çıkılması imkânsız bir uçuruma sürükler.O, sıradan bir hayatı sıra dışı yaşadı...
O, ikinci bir dilde kitap yazıp, Marburg Edebiyat Ödülü’nü alan ilk Türk yazardı...
O, adı “Lirik Prenses” olsa da hiçbir zaman bir masal prensesi kadar masum olmadı, masallarda yaşamadı, masal kovalamadı. Hikâyesinde kötü kalpli cadılar yoktu belki ama insanın ruhunu yaralayan çırılçıplak gerçekler vardı...
O, müthiş üslubu, duyguları dile getirişindeki sakınmasız ve cesur dürüstlüğüyle okuyucunun kalbine girdi, sadece kaleminin ucuna kadar gelenleri yazdı...
O, inandığı gibi yaşadı, sınır tanımadı, içindeki “ben”i ararken belki de kendini kazıdı...
O, çoğumuzun değil yaşamaya, anlamaya direndiği gerçekleri aradı...
Bu toplumun onun gibi yalansız bir dünya özlemi çeken, kendi devrimini yapabilen, engel tanımayan güçlü kadınlara ihtiyacı vardı...
Ancak...
Ne ölümden korkmaktan ne de onu düşünmekten beis duydu ve bir kış günü, o eşsiz gülüşü solmadan bu hayata gözlerini yumdu. Zaten, şairler erken ölür derler... O bir şair değildi diyenlere ise yazdığı şu minicik satırlar yeter:
“Bir yüksekliğin, bir başıma olduğum bir yüksekliğin en ucundayım. İnemiyorum. Yaşayamıyorum. Ölemiyorum...”
Elinizdeki kitapla Tezer Özlü’yü biraz daha sevecek ve hayata bakışındaki o lirik asaleti göreceksiniz.
(Tanıtım Bülteninden)
İlk Baskı Yılı : 2017
BENİM YORUMUM
Kitabı öylesine bakıyım derken 210
sayfa okudum ilk gün ve toplam 2 günde bitti. Kitap ünlü yazar, oyuncu Rahmetli
Tezer ÖZLÜ'nün hayatını yazarımızın penceresine takılan bölümden ve bizzat ölen
yazarımızın otobiyografisi'den kendi dilinden bizlere yaşadıkları,
hissettikleri Mani debresif hastalığını, düşlerini, hayata bakış açısını, özgür
ruhunu anlatıyor.
Romanın içinde bir roman daha var ki
o bölümler beni çok üzdü. Kitabın içindeki karakter bir öğrenci ve hocasına
platonik aşık. Bir gün hocası ödev veriyor ve TEZER ÖZLÜ'nün hayatını
araştırmasını ve ödevini o şekilde vermesini istiyor. Ölen yazarımızın hayatını
araştırırken farkında olmadan kendi hayatı ile bütünleştirip ölen yazarımızın
hayatını yaşamaya başlıyor. Hocasının kafasındaki resmi aslında hiç olmadığını
gördüğündeki hayal kırıklığı çok içimi acıttı. İnsanın inandığı şeylerin
aslında var olmadığını görmek ne büyük kayıptır. Benim anladığım şu Mani
Debresif rahatsızlığı bir nevi insanların sahtekarlıklarına, iki yüzlülüklerine
dayanamadıklarında hastalanıyorlar ve intihar eğilimi oluşuyor. Aslında
erkekler ile de sansürsüz görüşme isteği bir başkaldırış bana yansıyan. Tezer
ÖZLÜ ve kitaptaki kahraman diğer onun hayatını yazar Tezer, özgür ruhlarının
başkaldırışı onları başkalaştırırken, yine de maskeli yüzlere tahamüllerinin
kalmayışı ölümü seçmelerine neden oldu.
Çünkü Kanser rahatsızlığı da bir seçimdir. İnsanlara tahammül edemeyen insanlar
bir şekilde bu hastalığı seçerek ölmek isterler. Ama affetmeyi başarırlarsa
tedavi süreçleri sağlıklı geçer ve tekrar sağlıklarına kavuşabilirler. Delilik
aslında tahammül edememe halidir. Bazen unutmayı seçeriz, bazen delirmeyi,
bazen de ölümcül hastalıkları seçeriz ki kurtulalım bir an önce bu dünyadan.
Kitaptan öğrendiğim çok ders var.
-Ne kadar kendi içimizde maskesiz
olursak olalım eğer çevremizde maskeli insanlar az bile olsa bulunuyorsa bunun
bize yansıması üzücü olacaktır.
-Hayat başkalarının ne düşündüğünü
takacak kadar asla uzun değil. Nitekim yazarımız çok genç yaşta Kanser olmayı
seçerek intihar etmeyi başaramadığı için ölmüştür.
-Kimseye hak ettiğinden fazla değer
vermeyelim. İnandığımız kişilerin nefret ettiğimiz kişilere dönüşmesi her zaman
olacaktır. Çünkü hiç kimse biz değil ve biz gibi düşünmelerini beklememiz
yanlış olur.
-Mutluluk olaylara değil, içimizdeki
güce ve başarımıza bağlıdır. Bu güç hepimizde var, eğer istersek imkansız diye
bir şey asla yoktur.
- Başkalarının mutluluğu için belki de kendi mutluluğumuzu
ertelemeliyiz. Yoksa çok geç olabilir ve hepten mutlu olma şansını
kaçırabiliriz.
Yazarımız hem Mani debresif
hastalığını seçerek hayal dünyasında yaşamayı, unutmayı seçmiştir hem de meme kanserini seçerek intihar edemediği için
ölmeyi seçmiştir.
Kitaptan bana yansıyan bunlar oldu.
Gerçekten kitapta belirtilen her 2 Tezer için de üzüldüm ama ikisinin de çok
başarılı bir kariyer hayatı geçirmeleri Maddi olarak kimseye muhtaç olmamaları
onlara saygı duymama yöneltti. Bana yansıyan bir şey daha var. Yazarlar genelde
sessiz çığlıklarını yazarak motive oluyorlar ki bu çok aslında yararlı bir şey.
insanların acılarını sanata dökmesini hep harika bulmuşumdur. Şair ve
Yazarların bazen başka dünyadan olduklarını düşünürüm. Görevli gelmişlerdir
bizlere bir şeyler öğretir ve misyonları bitince gidenler. Bu benim kişisel
fikrim tabi ki.
Değerli yazar Selda Terek BİLECEN'e
hem bizler ile TEZER ÖZLÜ'yü yakinen tanıştırdığı için hem de eserini hediye
ettiği için teşekkür ediyorum. Hem ölen yazarımız Tezer ÖZLÜ'ye ait eserleri
hem de Değerli yazarımıza ait eserleri en kısa zamanda edinip okumayı
düşünüyorum. Hayata bakış açımı değiştireceği kesin. Mutlaka okuyun.
DUYGU SONGÜL KAHRAMAN
0 comments:
Post a Comment