Kayıp Çocuk
|
sayfa sayısı:160
“Karanlıkta kaldım babam, ne olur bana yardım
et! Ne olur yardım et! Üşüyorum. Al beni, çöz beni, sar beni.”
Bu kaçıncı rüya beni uyaran… Halime’ye rüya peşinde koşuyorsun diye söylenirken ben de koşar oldum. Ama ya doğruyu söylüyorsa rüyalar?
Halime ve Hasan’ın tek oğullarıyla yaşadıkları mutlu ve sakin hayat, Yiğit’in eve dönmediği bir sabah asla eskisi gibi olmamak üzere değişir. Gün geçtikçe umudun azaldığı, gerilimin arttığı bir hikaye...
Bu kaçıncı rüya beni uyaran… Halime’ye rüya peşinde koşuyorsun diye söylenirken ben de koşar oldum. Ama ya doğruyu söylüyorsa rüyalar?
Halime ve Hasan’ın tek oğullarıyla yaşadıkları mutlu ve sakin hayat, Yiğit’in eve dönmediği bir sabah asla eskisi gibi olmamak üzere değişir. Gün geçtikçe umudun azaldığı, gerilimin arttığı bir hikaye...
kitap yorumum: Kitabın kahramanlarının hepsine
üzüldüm lakin Yiğit'in finali beni daha da çok üzdü. Kitaptan kısaca bahsetmem
gerekirse Şehir'e göç edip çocuklarını okutup, vatana millete sağlıklı bir
evlat olmasını isteyen güzel yürekli bir ailenin dramını anlatıyor. Aslında
korkuları olmasına rağmen yine de tek çocuklarının geleceği için gelmek,
fedakarlık yapmak zorunda kalıyorlar. Lakin Halime hanımın vesveseli birisi
olması, rüyalarında hep korkunç şeyler görmesi onu çocuğunun üzerine daha çok
titremek zorunda bırakıyor. Hasan bey ise oğlunun daha kendi ayakları üzerinde,
kendi kendine yetebilen birisi olarak yetişmesini umut ediyor. Huzurlu ve
birbirini çok seven bir aile olmalarına rağmen bana göre bilinçaltı korkularını
temizlememeleri onları bu feci sona hazırlıyor.
Tabi ki kadere de çok inanıyorum lakin
kafamızda çağırmak olayı vardır ya hani, o zaman rüyalarımıza da yansır bir
şeyler, yaşamadan yaşamış gibi de davranırız ve sonunda da olunca birilerini suçlama gereği duyarız.
Tıpkı Halime'nin kaybetmemek için köyde kalıp çocuklarını okutmama pahasına
kalmak istemesi gibi. Tabi ki bu gereksiz bir karardı bana göre. Çünkü kendi
korkuları ile en önemsediği değerli oğlunun hayatını şekillendiremezdi.
Çocuklar bir bireydir, onların hayatlarına çokta müdahil olmamız çocukların iyi
bir insan lakin kendi çevrelerinden bile korkan, güvensiz, yalnız bir birey
olarak yetişmelerine sebep olabiliyor. Bana göre ailede ilk gıcırtı burada
başladı. Tabi ki çocuklarımızı özgürlük adı altında kötü alışkanlıklarına göz
yumalım demiyorum lakin yıllar öncesinden "şehir kötü , yutar bizi "
gibi kodlamalar yapmakta bana göre baştan evrene yanlış mesaj atmak.
Gerçekleşince de "Ben sana dememiş miydim" gibi söylemlerde bulunmak ne
derece doğru.
Diğer aile ise yanlışı baştan yapıyor. Halbuki
her ne olursa olsun baştan direk polis arayıp haber verilse belki de hiç bu
kadar aile perişan olup hasta olmayacaklardı. Evet kötü adamlar izin vermemişti
ama anneye söylendiğinde direk polise gidilmeliydi diye düşünüyorum. Kendi
çocuğunu korurken, başkasının çocuğunun akibetini saklamak ne kadar korkunç bir
karar.
Aslında şehirler sanıldığı gibi kötü değildir.
Sadece büyük şehirlerde her karakterden insanlar bulunur. Bazı minik
otokontroller ile kişi kendini bireysel olarak da koruyabilir. En güçlü
insanlarda aslında zaaflarına yenik düşmeden kararlarını verebilen insandır.
Arkadaşına Yiğit bu kadar bağımlı olmasaydı belki de akibeti farklı olabilirdi.
Bağımlılık bana göre zayıflık işaretidir.
Bu arada rüyalara inanıyorum ama eğer bizim
bilinçaltımız dışındaki rüyalarımız aslında bize verilen gönderilen haberci
rüyalardır.
Kitaba farklı bir bakış açısı ile yorumlamak
istedim.
Yazarımızın okuduğum 4. kitabıydı ve güçlü bir
kalem mutlaka okuyun derim.
DUYGU SONGÜL KAHRAMAN
0 yorum:
Yorum Gönder